Yaygın inanışa göre, Nâbî, meşhur Na’t-i Şerîf’ini hac kâfilesinin Medîne-i Münevvere’ye yaklaşırken gece vakti yazmıştır. Nâbî, Hz. Peygamber’e duyduğu derin sevgi nedeniyle uykuya dalamazken, devlet adamı Râmî Mehmed Paşa, ayakları Kıble’ye dönük halde uyuyor olması Nâbî’yi öylesine üzmüştür ki, Na’t-i Şerîf’i coşku içinde yüksek sesle okumaya başlamış; bunun üzerine Paşa uyanıp hemen toparlanmıştır. Kâfile Ravza-i Mutahhara’ya yaklaştığında, Mescid-i Nebî’nin tüm minarelerinden, ezândan önce müezzinlerin bu şiiri okudukları duyulmaktadır. Bir başka inanışa göre ise, Hz. Peygamber, müezzinlerin rüyalarına girerek bu Na’t-i Şerîf’i okumalarını tavsiye etmiştir. Bu olay, Nâbî’nin halk arasında ermiş olarak kabul edilip ona bu şekilde inanılmasına da vesile olmuştur.
Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i Hudâ’dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafâ’dır bu.
(Cenâb-ı Hakk’ın nazar ettiği ve O’nun sevgili peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın makâmı olan bu yerde edepsizlikten sakın!)
Habîb-i kibriyâ’nın hâbgâhıdır fazilette
Teveffuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâdır bu
(Burası, Allah’ın habibinin istirahat ettiği yerdir. Fazilet bakımından Allah’ın arşının bile üstündedir.)
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan açtı muvcûdat çeşmin tûtiyâdır bu
(Bu mübârek yerin parlaklığından yokluk karanlığı ortadan kalktı. Yaratılmış olan her canlı iki gözünü körlükten onun sürmesiyle açtı.)
Felekte mâh-i nev Bâbü’s-selâm’ın sîne-çâkidir
Bunun kandili Cevzâ matlâ-i nûr-i ziyâdır bu
(Gökyüzünde hilâl (yeni ay), O’nun selâm kapısının yüreği yaralı âşığıdır. Cevza yıldızının kaynağı O’dur.)
Murâât-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha,
Metâf-ı kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.
(Ey Nâbî, bu dergâha edebe riayetle gir! Çünkü burası, meleklerin tavaf ettiği ve peygamberlerin eşiğini öptüğü mübârek bir yerdir.)